Yazar olmak kolay! ya şair? - Yeni Urfa 

SON DAKİKA
“Yazar olmak kolay! ya şair?”
03 Nisan 2018 - Salı 11:43
Eyyüp AZLAL

Eyyubiye İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve Türkiye Yazarlar Birliği Şanlıurfa Şubesinin ortaklaşa düzenlediği Eyyubiye Yazarlık Atölyesinde dopdolu iki hafta geçirdik. Birbirinden değerli şair ve yazarın katılımıyla gerçekleşen bu programda fakir de bir hafta deneme atölyesi bir hafta da şiir yazma atölyesinde öğrencilere faydalı olmaya çalıştmıştı.

Yazarlık atölyesinde iki hafta boyunca şu kazanımlar öğrenciye aktarılmaya çalışıldı. Yazarla tanışma yapıldı ve yazar biyografisi öğrencilere sunuldu. Atölye konusunun kısa sunumu (deneme, şiir, öykü) yapıldı. Önceden hazırlanıp belirlenen örnek metin incelenmesinin yer aldığı örnek metin analizi yapıldı. Öğrencilerin daha önceki çalışmaları değerlendirildi.  Öğrencilerle birlikte metin inşası yapıldı. Hikâye, deneme ve şiir örnekleri üzerinden yeni metinler ortaya çıkarıldı. Diğer yarım kalan metinler de edebiyat öğretmenlerince metin tamiri yoluyla sonraki oturuma yetiştirildi. Böylelikle her oturumda bir öğrenci bir edebî metin yazmış oldu. Ve her oturumun bir hikâye, deneme ve şiir antolojisi için gerekli malzeme de birikmişti.  

Buraya kadar her şey güzel. Deneme atölyesinde derdimizi rahat anlatıyorduk. Ama son oturumda öğrencilerin nasıl şair olunur, şiir nedir, nasıl yazılır sorularını cevap verirken epeyce terlediğimi söyleyebilirim.

Söze bir şemsiye ustasının ünlü şair-yazar William Shakespeare ile olan hatırasından bahsederek başladım. Hatırayı bilen bilir. Biz yine anlatalım… Bir şemsiye ustası günün birinde bir şiir yazar ve soluğu malum şairin yanında alır. Şiirin yazılı olduğu kâğıdı şaire uzatır. Şair bir şiire bakar bir de şemsiye ustasına bakar. Uzun uzun düşünür ve şemsiye ustasına şunu der.” Sen şemsiye yapmaya devam et.”…

Bu hatıradan yola çıkarak öğrencilerle hasbıhal ettiydim. Bir öğrenci, eğer şemsiye ustası şiir yazmaya başlarsa korkarım şemsiye yapmayı da bırakır, demişti. İlginç bir cevaptı. Aradığım bir cevap değildi bu, ama başka hakikatin de cevabı gibi görünüyordu. Nitekim şair Orhan Veli, eve ekmekle tuz götürmeyi unuttuğu havalar şiir yazma zamanıydı. Vakıflardaki memurluğunu şiir yazma vakitlerinde bırakmıştı. Yani anlayacağınız şiir, şemsiyeci için vahim bir meseleydi. William Shakespeare, şemsiyeciye kibarca rahatını bozarsın demek istiyordu. Şair için hep ilham sancıları, beynindeki çile fırtınalarına karşı şemsiyecinin alabora olacağını düşünüyor. Bu yüzden şemsiyecinin bu işten uzak durmasını istiyor.

Öğrencilerle beraber aldığımız ortak kararda şu neticede karar kıldık. Şemsiye ustası bütün dikkatini şemsiyesi üzerine yoğunlaştırırsa kendince güzel bir sanat eseri ortaya çıkarır. Şair de bütün yoğunluğunu şiiri üzerine yoğunlaştırışa ölümsüz şiirler ortaya koyar.

Bunu söyledikten sonra yazarlık atölyesi öğrencileri elindeki şiir kırıntılarını saklamaya utana sıkıla okumaya başladıklarını sezinledim. Maksadın hâsıl olmadığını hatta işin bir garabete dönüştüğünü fark edince hemen başka bir misal ile meseleye açıklık getirdiydim. Şairlerin Sultanı Bakî, daha genç yaşlarında medrese öğrencisidir. Arkadaşlarıyla şiir yazma meşguliyeti içerisindedir. Bir gün arkadaşları ona, Beyazıt Camii avlusunda remilci dükkânı sahibi Şair Zatîye uğrayacağını kendisinin de gelmesini ister.  Şair Bâki bu teklifi kabul eder ve Beyazıt Camii avlusunda remilcilik yapan Şair Zatî’nin yanına gider. Burada büyük şair Zatî, şiire yeni başlayan gençlerin çalışmalarını incelediğini, bazılarında düzeltmelerde bulunduğunu hatta onlara yeni yazdığı şiirleri de okuduğunu görmüştü. Bu manzaradan çok hoşlanan Bâkî, bir sonraki buluşmada kendi şiirini götürüp büyük şairin önüne koymuştu. Zatî, bakinin şu beytini görünce uzun uzun düşünmüştü.

Her kaçan gönlüme fikr-i ârız-ı dilber düşer

Gûyiya mir’âta aks-i Pertev-i hâver düşer

Şair Zâtî, böyle başlayan beytin  o zamanlar on sekiz on dokuz yaşlarında olan genç şair Bâkî’ye ait olamayacağını düşünmüş ve ona nasihatlerde bulunarak intihalin (hırsızlığın) kötü bir şey olduğunu ısrarla söylemesi üzerine kendi divanını açıp onu imtihan etmiş. Ve ;

Gülşen istersen işte meyhâne

Gül-i handan gerekse peymâne

Matlalı gazelini de görünce Bâkî’nin şairlik kabiliyetine gerçekten inanmıştır. Hatta Zâtî, Bâkî’nin bir beytini tamamlayarak gazel haline getirmiş. Buna itiraz edenlere de Bâkî gibi bir şairinin şiirini almak ayıp değildir.” tarzında bir cevap vermiştir.

Öğrencilerle yazarlık atölyesinde şairlerin bu hasbihaliyle şunu vurgulamaya çalışmıştık. Şiirlerinin ileride hakk edeceği yere geleceğini ama verimli şiir okumaları ve şiir üzerine kafa yormaları gerektiğini bilmelerini istemiştim. Ve en sonunda eğer kişi kendi işiyle ilgili bir mesele, geceleyin rüyasına girmişse ve bu meseleyle rüyasında cebelleşme bu kişi işini seviyor demektir demiştim.

*Hafta’ya şiir nasıl yazılır üzerine kafa yoracağız. Vesselam.

Yorumunuz
İsminiz:


Yorumunuz:
Okuyucu Yorumları
Yazarın Diğer Yazıları