Yıkımın adı: İstanbul Sözleşmesi
DİN VE AHLÂK SUÇLANAMAZ
İstanbul Sözleşmesi felsefe olarak feminizme dayanıyor ve onaylayan devleti namus mefhumuna savaş açan bir uygulamayla yükümlü kılıyor.
Şunu bir defa baştan açıklayalım. Ki kimse bizi yanlış anlamaya yeltenmesin: Kadına şiddet agresifliğin en aşağılık halidir. Bunu hiçbir din, hiçbir örf tasvip etmiyor. Bunun için kanunlarımızda boşluklar varsa, elbette ve mutlaka giderilmelidir. Ceza Kanunu eğer yeterli değilse, yeterli hale getirilmelidir. Bu konuda beklemek bile abesle iştigaldir. Toplumun her kesimi bu konuda mutabıktır.
Peygamber Efendimiz’in (asm), “Sizin en iyiniz kadınlarına iyi davranandır” 1 hadisi çerçevesinde, kadına şiddetle ilgili olarak tedbir almanın önünde ne dinî, ne hukukî, ne içtimaî, ne ailevî hiçbir engel yoktur. Engel varmış gibi göstermek İslâm’a ihanettir.
Bilâkis bu konuda etkin adım atmak ve netice alınmak isteniyorsa dinden, ahlâktan, hukuktan, toplumdan, sosyolojiden, psikolojiden destek alınmalıdır. Bu argümanlar dışlanarak, dinin kutsalları ötelenerek, ahlâkî yapı suçlanarak, namus ayaklar altına alınarak dünyanın en etkin sözleşmesini de yapsanız netice alamazsınız.
Bu sözleşme dinî ve ahlâkî kuralları küçümsemekle kalmıyor, suçluyor. Kadına şiddetin sorumlusu sayıyor. Ahlâkın önemli bir değeri olan namus mefhumunu, “sözde namus” diyerek küçümsüyor.
Bu sözleşme kadına şiddete çare olmak için değil, toplumları aile hayatından, namustan, ahlâktan, örften ve en kötüsü dinden koparmak için bir başkaldırı olarak hazırlanmıştır.
BU SÖZLEŞME YÜRÜMEZ
Dehşetli oyun yine kadın üzerinden oynanıyor. Bir zamanlar yok kılık kıyafet, yok dans ve bale, yok kadın erkek eşitliği diye diye kadın üzerinden toplumun kodları dejenere edildi. Şimdi aynı menhus oyunun sahnelendiğine şahit oluyoruz.
İman bakımından sığlaşan, ahlâk bakımından çiğleşen ahlâksız bir güruh, agresif öfkesini kadından alıyorsa, hesap neden dinlere çıkıyor, neden dinlerin namus anlayışı suçlanıyor? Hukuk neden harekete geçmiyor? Bunun neresinde iyi niyet var?
Hiç kimse kusura bakmasın; günümüz insanı, her ne kadar din, iman ve ahlâk bakımından üzerinden buldozer geçmişse de, dem ve damarlarına işleyen dinin temel taşlarından taviz vermez!
Müslüman, hiçbir zaman namusunu ve ailesini satmaz!
Doğru cinsel tercihinden sapmaz!
Ve bu sözleşme yürümez!
İMZALAYAN ÜÇ ÜLKE VAR
Ermeni Agos gazetesi şunları yazdı:
“Sözleşmeye karşı çıkanlar, “ailesiz toplumun” hukukî altyapısının hazırlandığını, sözleşmede aile kelimesine değil partnere yer verildiğini, bunun LGBT fertlerin “normalleştirilmesi” için yapıldığını, sözleşmenin Ermenistan Anayasası ile çelişeceğini, Ermeniler gibi “kutsal aile” kavramına derinden inananların bu “eşcinsel propagandasından” hemen kurtulması gerektiğini söylüyorlar. Son olarak Eçmiadzin’den yapılan açıklamada da sözleşmenin yürürlüğe konmaması istendi.” 2 Bu menhus sözleşmeyi imzalamayan ülkeler de var. Şaşıracaksınız, Rusya ve Azerbaycan bu sözleşmeyi imzalamadılar. Birer Hıristiyan ülke olan Ermenistan, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Letonya, Lihtenştayn, Litvanya, Moldova, Slovakya, Ukrayna ve İngiltere sözleşmeye karşı çıkıyorlar.
Avrupa Konseyi’ndeki 47 üye ülkeden, 34’ü ise bu sözleşme’yi imzaladı ve onayladı.
Hıristiyanlığın prensiplerine, Birinci Avrupa’nın değerlerine de ters düştüğü halde.
İmzalayan ve onaylayanların içinde maalesef Türkiye de var. Bizim parlamentoya beş sene önce sessiz sedasız gelmiş vekillerimiz hiç fire vermeden gözünü kapayıp oy vermişler.
İnsan bir kamuoyuna bırakmaz mı bu meseleyi? Kamuoyunun müzakeresini beklemez mi? Sosyologlarıyla, psikologlarıyla, ilim adamlarıyla, hukuk adamlarıyla, âkil insanlarıyla bu meseleyi tartışmaz mı?
Nerede hâkimiyetin kayıtsız şartsız millette oluşu? Nerede milletin üstünlüğü?
Nerede demokrasi?
Dipnotlar:
1- Müslim, Birr, 149. 2- Agos, Alin Ozinian, 02.08.2019.